HEDEF AĞRI DAĞI
Bu blog hayalleri olan ve o hayali gerçekleştirmek için yola çıkacak herkes içindir.
İsmim Ferdi Gül 25 yaşındayım. Uzun zamandır hayalini kurduğum ağrı dağının zirvesini görme isteği, benim hayat akışıma daha çok heyecan katmıştı. 2022 içinde ki hedeflerimden biri olan Ağrı dağı zirvesi için planlar yapmaya başladım. Normal şartlar da 2022 ağustos ayı için program yapmıştım ama iş yerinde olan sorunlardan dolayı işten ayrılmak zorunda kaldım. İşte her şey bu adımla başladı. İşten çıktıktan sonra aklıma heyecan verici fikirler gelmeye başladı. Onlardan biri olan ağrıya bisiklet ile gitme fikri aklıma en çok yatan olay oldu. Yaklaşık 10 senedir bisiklet bile kullanmıyordum. Bu fikir mantıklı mıydı bilmiyordum. Fikirden uzaklaşmamak adına hemen gidip bir bisiklet aldım. İlk gün 85 km bisiklet sürüp evime döndüğümde kendime inancım arttı ve içten içe gülerek evet dedim yolculuk başlıyor. Yolculuğa başlamadan önce birçok eksiğim vardı. Portbagaj, yağmur geçirmeyen çantalar vs hepsini bir şekilde tamamladım. Yolculuğun 1 ay süreceğini tam olarak hesaplamıştım ve ona göre kıyafetler aldım. Her ihtimale karşı uyku tulumum , çadır,şişme mat da yanıma aldım.
Büyük gün geldi ve ben çok heyecanlıydım. 20 nisan çarşamba günü erken kalktım. Annem lerle vedalaştıktan sonra saat 7 de kendimi dışarı attım. Bu evden çıkış daha öncekilere benzemiyordu. Heyecanlıydı , başıma nelerin geleceğini bilmiyordum ama cesaretliydim. Her şeyi göze almıştım.İlk gün ki hedefim 161 km uzaklıkta rotamın üzerinde ki Alaşehir/Delemenler köyüydü. İlk gün bu kadar bisiklet sürmeyi göze almak ve vücudumun vereceği tepkiyi bilmemek acaba beni
yoldan çevirir miydi? derken yola çıktım. Yaklaşık 2 saat sonunda gözümü korkutan İzmir -Manisa yolu üzerinde ki Belkahve geçidine geldim. 0 dan başladığım için beni korkutan bu 260 rakımlık geçit aslında korkulacak bir durum değildi ve rahatça aştım. Zaman çok hızlı ilerliyordu farkında olmadan çok hızlı pedal çevirmeye çalışıyordum. Saat 12.00 olmuştu Turgutluya giriş yaptım. Burada öğle yemeği için mola verdim. Yemeğimi yedikten sonra Salihli , Alaşehir derken Delemenler köyüne gelmiştim Tam 12 saat sürmüştü. Bu sadece beden gücü değil mental olarak da güç isteyen bir şeydi. Her geçen saat kendime olan inancım daha çok artıyordu. Arkadaşımın hazırladığı yemekleri yeyip duşumu aldım. Saat 22.00 olduğunda artık uyudum ve sabah 8 de uyandım. Sanki hiç 161 km bisiklet sürmemiş gibiydim. Bu kadar enerjik olarak uyanmak beni şaşırttı ve mutlu etti. Kahvaltımı yaptıktan sonra arkadaşımla vedalaşıp tekrar yola koyuldum.Rotam da değişiklik yapma kararı aldım. Konya yoluna denizli üzerinden devam ettim.
Bu değişiklik yolumu biraz uzattı ama Uşaktan Afyona kadar olan yokuşlardan da bir kaçış niteliğindeydi. Denizliye doğru devam ediyordum. Yanından geçtiğim tarlalar da ekilmiş ekinler yemyeşil ferahlatan manzaralar ve tam karşımda uzakta bütün heybetiyle Barla dağı insana keyifli bir sürüş sağlıyor. Nisan ayı olmasına rağmen güneşin yakıcılığını da unutmamak gerekiyor. Daha ikinci günden vücudum yanmaya başlamıştı. Öğleden sonra 15.00 da ilk isyanım da başlamıştı. Yolculuğu sorguluyordum ve buna gerek var mıydı diye düşünmeye başlamıştım. Neredeyse geri dönecektim ve o sıra bir telefon geldi. Arkadaşım daha çok erken hemen karar verme biraz daha sür diye ikna etti. Anlık gelen motivasyon düşüklüğüne kapılmak istemiyordum.101 km yolculuktan sonra Saat 17.00 gibi denizliye giriş yaptım. Yol da kenara çekmiş kendime kalacak yer arıyordum derken beni motive eden o olay başıma geldi. Yanıma iki hanımefendi geldi ve onlarda bisikletli idi. Bergama dan yola çıkmışlardı. Yolculuklarının beşinci günündelerdi. Nereye gidiyorsun , ne yapıyorsun derken gel birlikte yemek yiyelim dediler. Birlikte yemek yedikten sonra bana kalacak yerde bulmuşlardı ama kendi arkadaşım daha önce yer bulduğu için oraya gitmiştim. Bu motivasyon düşüklüğü ardından bana çok iyi gelmişlerdi.Bu benim dönüm noktam diyebilirim. Emine abla kanser hastası bir kadındı ve Sağlığın doğduğu yerden güneşin doğduğu yere diye çıkmışlardı yola. Bu hayat mücadelesi ve gücü beni etkilemişti. Emine ve Arzu ablayı hiç unutmayacağım.
Birlikte geçirdiğimiz güzel vakitten sonra vedalaşıp ben Pamukkale üniversitesinin yanında bulunan kalacağım yere gittim. Eve geldiğimde evin sahipleriyle tanışmak nasip olmadı çünkü gece çalışıyorlardı. Evde ki kedilerle oynadıktan sonra uyuya kalmıştım. Sabah uyandığım da teşekkür notu bırakıp evden ayrıldım. Üzerim de biraz yorgunluk vardı bugün diğer günler kadar fazla sürmemeye karar verdim. Hedef olarak Afyona bağlı Dinar ilçesini seçmiştim ancak 25 km kala gerçekten yorulmuştum. Ddaha fazla sürmemeye karar verdim 66. km ye geldiğim de kendime kalacak yer bulmaya başladım. Afyon il sınırları içerisine gelmiştim. Acıgölün yanında durup termos dan bir bardak çayımı doldurdum ve düşünmeye başladım. Kendime kalacak en güvenli yeri araştırıyordum. Çadır her zaman ikinci planda oldu benim için. Sonra Afyona bağlı Sarıkavak köyünü gördüm ve orada kalabileceğimi düşündüm. Köylere girerken her zaman ilk önce muhtarları bulun hem köyün hem de sizin güvenliğiniz için bu önemli bir durum. Muhtarı buldum ve yolcu olduğumu bu gece için kalacak yer aradığımı söyledim. Köyde muhtarlığın lojmanı olduğunu ve orada kalabileceğimi belirtti. Lojmana gitmeden önce karnımı doyurdular ve baya sohbet ettik beni geri çevirmedikleri için kendimi şanslı hissediyordum. Ama bu şans değildi . Anadolu da misafirlik kültürü hala devam ediyordu.
Ertesi gün hız kesmeden yola çıktım. Doğuya doğru ilerledikçe rakım artıyor ve önüme çıkan yokuşların sayısı artıyordu. Yolculuk gerçek anlam da zorlaşıyordu. En önemlisi de Anadolu çoban köpekleri saldırısına maruz kalmaya başlamıştım. Bisiklet boyunda köpekler saldırıyor ve peşimi bırakmıyorlardı her an kazaya sebebiyet verecek gibiydiler. Bisikletimi bırakıp geriye doğru kaçtığım oldu korkuyordum. Dinarı geçip Çay yoluna yani Konya ya gitmek için kestirme olan yolu kullandım. Akçaköy'e geldiğinizde koca bir dağı aşmanız gerekecek ve ben 2 kere dinlenerek çıktım o yokuşu. Sonrasında çay yolu geliyor . Dikkat edin bu yol tehlikelidir ve bisikletçi arkadaşların çok çok dikkat etmesi lazım. Kestirme olduğu için bu yolu tırlar ve otobüsler de kullanıyorlar. Tek şeritli bir yol. Birbirlerini sollayan tırların yanında neredeyse 2 karış olan emniyet şeridinde olmak insanı korkutuyor ve biran önce bu yolun bitmesini istiyorsunuz. Çay'a ulaşmak için çok çaba sarf ettim ama dediğim gibi tır ve kamyon korkusu beni yavaşlattı.135 km'lik zorlu sürüşten sonra hava kararmadan tekrar kalacak yer aradım ve Afyona bağlı çay yolu üstünde olan Devederesi köyünü buldum . Her zamanki gibi muhtarı buldum ve durumumu anlattım. Köyde en az 100 yıldır aynı yerin de olan ve misafirler için yapılmış köy odası bulunuyormuş ve beni orada misafir ettiler.
Yorgunluğun vücut üzerinde ki etkisi beliriyordu. Dinlenmeye ihtiyacım vardı ve burada 3 gece kaldım. Etli ekmek yeme , müzeler , bisiklet bakımı derken güzel vakit geçirdim. Gücümü toparladıktan sonra yola çıktım. Aksaray'a doğru yola koyuldum yolculuğun 40. km sinde Avusturyalı Ronan takıldı peşime o da İzmir'den giriş yapmış ülkeye ve İran'a gidecekmiş. Çok ingilizce bilmiyordum ama yine de anlaşıyorduk. Gittiği her yerde kötü muamele görmüş kendi yaşadıklarımdan dolayı onun adına üzüldüm. Aksaray yolunun düz oluşu ve her yerin yemyeşil oluşu keyifli bir yolculuk sundu. Yol boyunca Ronanın Yunanistan dan aldığı balı kaşık'laya kaşık'laya Aksaray/Yenikent'e vardık :). Köpek saldırısına maruz kalıp kendimizi boş şantiyeye attık. İçeri girdik durumu anlattık bekçilere gelin burada kalın dediler. İçimden iyi ki koşturmuş dedim köpek :). Hemen içeri girip hazır olan yemeklerden yedik. Ronan çok mutluydu uzun zaman sonra yatak ve duş bulmuştu :). O halleri ve mimikleri baya güldürmüştü. Ertesi sabah yola koyulduk tekrar. Sağ tarafımızda Hasan Dağının manzarası ve tarlalarda ekilmiş yoncaların sulanması gerçekten harika manzaralardı.
Daha önce kayseriyi gezdiğim için sadece mental olarak dinlenmeye ihtiyacım vardı. 2 gece kalmaya karar verdim ve kaldığım süre boyunca rota üzerinde ki hava durumlarına ve yol durumlarına bakıp planlar yaptım. Bir sonra ki durağım Sivas'tı. Hava şartları yolculuğum için uygun değildi. 5 günlük kar yağışı görünüyordu ve eğer bisikletle devam edersem hasta olma durumum olurdu. Hasta olursam yolculuk bitebilir hedefim olan ağrı dağına ulaşmam mümkün olmazdı. Sonra Sivas'a trenle geçmeye karar verdim. Arkadaşımla birlikte bisikletin trene kabul edilip edilmediğini öğrenmek için Kayseri garına geldik. Vagon amiri ile görüştüğümüzde bu tür bisikletlerin kabul edilmediğini yalnız katlanabilir bisikletlerin vagona alındığını söyledi. Bu plan yatmıştı ve ikinci plan Sivas'a otobüsle geçmekti. Aynı şekilde Kayseri otogarına gidip sorduk ve bagaja alabilir fakat sigara parası atman lazım dediler bende kabul ettim. 2 mayıs 2022 günü arkadaşımla vedalaştıktan sonra 2 saat sürecek olan Kayseri - Sivas yolculuğum başladı. Yolları gözlemleyerek etrafa bakıyordum ve bu yolculuk bana 2 gün kazandırmıştı. Sivas'a geldiğim de yağmur başlamıştı . Kendime kalacak yer aramaya başladım hemen. Bir imama caminin bahçesine çadır kurmayı teklif ettim ama bunun için şart koştular ve 5 vakit namaz kılarsam burada kalabilirsin dediler. Bende hiç tartışmaya bile girmeden size iyi günler dedim ve ayrıldım oradan. Daha önce hiç otel ya da pansiyon da kalmamıştım. Sivas Öğretmenevi'ne telefon açtım fiyatı uygun bulup(150tl) oraya yerleştim. Biraz dinlendikten sonra çarşıya çıkıp müzeleri gezmeye başladım Sivas'a ilk kez gelmiştim ve geldiğim gün ramazan bayramının birinci günüydü. Şehir de her yer kapalıydı o yüzden yemek bile yiyemeden geziyordum. İlk olarak Sivas kongresinin yapıldığı ve önemli kararların alındığı binaya geldim. İçerisi o günlere dair her şeyi taşıyordu. O günleri gidip bu binada bulunmak ve her anı yaşamak istiyor insan. Bu zaman da yolculuğun ardımdan tarihi çarşı ve ikiz minareleri gezdim. Karnım çok acıkmıştı ve atıştırmak için bir markete girdim. Yaşadığım tesadüf inanılmazdı market sahibi asker arkadaşım Ahmet'ti. Birbirimize sarılıp o günleri anmak için bir kafe de oturduk. Yaklaşık 3 saat sonra Ahmet'le vedalaşıp otele geçtim. Bir başka arkadaşım olan Ahmet aradı ve bana Sivas'ta kalacak yer bulduğunu söyledi. Bu benim için iyi bir haberdi. 5 günlük yağmur sürecini otel de geçirmek maddi açıdan beni zorlayacaktı.Ertesi gün evinde kalacağım arkadaş otelin önüne gelip beni aldı.Bisikleti arabaya yükleyip kalacağımız yere Sivasın Yarhisar köyüne geldik. Bu köy Erzincan'a gideceğim yolun üzerindeydi. Köye geldiğimizde yemyeşil kavakların içinde olan evin bahçesinde gezen tavukları , her yerden gelen koyun sesleri ve Kızılırmak'ın hemen evin yanından geçmesi büyülenmiştim. Burası her zaman hayalini kurduğum evdi Murat abi ile birlikte eşyalarımı eve koyduk. Tavukları yemledi ve kendimiz için yemek hazırladık. Kendisi şehir merkezin de yaşıyordu ve burada ki işleri yapmak için buraya gelmişti. Ama yağmur yağıyordu birlikte yapabildiğimiz her işi yaptık. Ertesi gün Murat abi ben evime döneceğim sen istediğin kadar burada kalabilirsin deyip bana 2 günlük yemekte hazırladı. Daha dün tanıştığımız insan bana hem evini açmış hem de evini emanet etmişti. Anadolu her geçen gün beni şaşırtıyordu.Buraya kadar yaşadığım hiçbir zorluk aklıma gelmiyor. Yalnızca kendime kızdığım insani yönler var. Anadolu da misafir dört gözle beklenir ve en güzel şekilde ağırlanır. Şehir de kaybettiğimiz bu kültürü ben insanlığımızdan bir parça kaybetmiş olarak gördüm ve her gittiğim köy de kaldığım yerler de ve sofrasına oturduğum da bunu hissettim.
Yalnız geçirdiğim ikinci günden sonra Murat abi geldi.Birlikte etrafı gezmeye başladık. Sivasın Zara ilçesinde bulunan Tödürge gölüne gittik. Göç yolunun kesiştiği nokta da olan bu göl kuşların uğrak noktası olmuş. Yüz ölçümü 5 km ve denize olan yüksekliği 1295 metredir. 300 den fazla kuş türüne ev sahipliği yapan bu göl 17 çeşit balığın yetiştiği nadir göller dendir. Tüplü dalış yapılarak ölçülen bu gölün en derin noktası 44.5 metredir. Ölçümü yapan kişilerden biride Murat abi miş. Birkaç fotoğraf çektikten ve gezdikten sonra yağmur iyice bastırmaya başladı. Alanı terk edip eve döndük. Sobayı yakıp ekmek kızarttık, patates közledik ve güzel bir yemek hazırladık. Her şey çok güzeldi ama yola çıkmakta istiyordum aynı zamanda. Bu kadar yağmur varken çıkmam benim için iyi olmazdı. Ertesi gün Hafik ilçesine gittik ve yırtılan ayakkabımın yerine beni idare edecek bir ayakkabı aldık. Güzel bir tıraş olduktan sonra alışveriş yapıp geri eve döndük. Dördüncü gün gecesi ertesi gün için yola çıkma kararı aldım. Yağmurlar dinmişti hava çok bulutluydu. Bu fırsatı kaçırmayıp ertesi gün Erzincan'a doğru saat 7 de yola çıktım. Murat abi de 20 km kadar bana eşlik etti. Hava soğuktu ve ellerim donmuştu. Önümde her 10 km de bir yokuş vardı. Hava ve yol şartları her an vazgeçirecek türden ve ıssız. Başladığım yerin rakımı 1300 metreydi.
Rota üzerinde aşmam gereken en önemli geçitlerden biri olan ve bulunduğum yerden 80 km uzakta olan Kızıldağ Geçidi (2190) metrelik bir geçitti. Yaklaşık 10 km uzunluğunda sürekli tırmanış halinde olduğum bu geçidi her ne olursa olsun aşmam gerektiğini biliyordum. Bu geçide gelmeden önce yaşama dair bir belirti yoktu. 5 gün dinlenmiştim ve bacaklarım hamlamıştı. Yükseldikçe hava daha da soğuyor ve -5 dereceye kadar düşmüştü. En son isteyeceğim şey yağmurun yağmasıydı. Hipotermi olabilirdim. Derken yağmur çiselemeye başladı. Daha hızlı pedal atmaya başladım. Ellerim yok gibiydi. Gözlerimden yaş geliyordu durup vücudumu ısıtmak için hareketler yaptım. Sonra yoluma devam ettim ve uzaktan bu tabelayı gördüm. Çok zorluk çektim yanında durdum ve kendimi tebrik ettim. Burada rüzgarın etkisiyle daha çok üşümeye başladım. Hemen ilerde ki jandarma karakoluna gittim. Nöbet tutan askere İsmim ferdi bisikletle tur yapıyorum ve çok üşüdüm biraz ısınmaya ihtiyacım var dedim. İçeriye komutanına haber verdi. Komutan ilk önce tereddüt etti. Kendilerince haklı nedenleri olabilir hiç alınmadım tabi. Sonra gel çabuk dedi durma daha çok dışarı da dedi ve ben içeri girdim. Hemen elektrikli ısıtıcıyı açtılar. Yağmur yağarken kapüşonumu takmamıştım kask olduğu için ve bütün su oradan girip sırtımı ıslatmıştı. Ben onları kuruturken komutanlar bana tost ve çay hazırlamış sağ olsun.
Saat 14.35 de Erzincan'a ulaştım ve bu fotoğrafı çektim. Erzincan da gezilecek görülecek yerler uzak olduğu için ve ayrıca belim de ağrı olduğu için gezmedim. Daha önceden ayarladığım merkez de olan yakın ablamın akrabasının evinde kaldım.Ertesi gün de dinlenme niyetindeydim ama evde kimse olmayacağı için sabah Erzurum'a doğru yola çıktım. Bugün hedefim yoktu yorulduğum yerde bırakırım düşüncesiyle yola çıktım. Yol düz ve yorucu değildi. Yolun sağından akan Fırat nehrinin gücünü eminim hepiniz görmek isterdiniz. Artık keyifli hale gelmişti yolculuk. Burada olmayı sevmiştim aklıma kamp atma fikri geliyordu ama yalnız olduğum için mantıklı olmazdı. Yol boyu uzanan nehrin sesi terapi gibiydi. Bir köyün yanından geçmiştim ve geçtiğim sırada bir amca seslenmişti. Oğlum beni de götür diye ah be amca yerim olsa da bütün Anadoluyu götürsem. 75 km sonunda Erzincan'a bağlı Kargın ilçesine gelmiştim. Burada kalabileceğimi düşündüm. Cami de kalmak için izin istedim konuştuğum kişi ilçenin başkanıymış. Cami de kalmama izin verdi ve 19 gün sonra ilk defa çadırda kalacaktım. Çadırı kurdum ve yanıma köyün gençlerinden biri geldi ve konuşmaya başladık. Sonra burada kalma kahve de koltuk var orası daha sıcak orada kalırsın dedi ve çadırı toplayıp oraya gittim.
Kahveye geldiğim de bir anda köyün gençleri toplandı başıma ve bende yolculuğumu anlattım kendilerine. Sarı ceketli arkadaş ben köye girerken beni turist sanmış ve kafasını camdan çıkarıp nene ni seveyim gel çay iç diye bağırdı :) . Kahve de beni görünce şaşırıp özür dilemişti. Söz verdiği çayı ısmarladı ama :). Ertesi gün yola çıkacağımı duyunca seni bırakmayız dediler ve yapacağımız şeyleri sıraladılar. Hemen ikna oldum. Sabah uyandığımda aynı kadro toplanıp inekleri otlattık. Daha önce ata binmediği mi duyunca atı getirip zor bela sürmeyi öğrettiler. Çok eğleniyorduk sanki bende bu köyün bir sakiniydim. Öğlen olduğunda Fırat nehrinin yanında mangal yaptık. Sohbetleri baya eğlenceliydi ve baya dır bu kadar gülmemiştim. Akşam olduğunda halı saha maçına davet ettiler. Bu köyden nasıl ayrılabilirim diye düşünmeye başlamıştım.Kısa süre de baya alışıp samimi olmuştuk. O kadar geçirdiğim yalnız günlerden sonra çok iyi gelmişti bu köy. 2 gece kaldıktan sonra ertesi sabah Erzurum'a devam etmek zorundaydım ve sabah 7 de yola çıktım. Hava gayet güzel ve güneşliydi. Yol uzun süre düz ve sürüş zorluğu yoktu. Aşkale ye gelmeden önce Tepebaşı Geçidi vardı ve 2057 rakımlı bir geçitti. Fazla bir zorluğu yoktu. Tepeyi aştıktan 13 km sonra Aşkale'ye-(Erzurum) kadar yokuş aşağı pedal atmadan varıyorsunuz. Burada yemek molası verdikten sonra yoluma devam ettim. Erzurum'a kadar sürüş zorluğu olmadan ilerliyorsunuz.
Sac Dağı Geçidi, Horasan dan çıktıktan hemen sonra kendini hissettirmeye başlamıştı. Yavaş yavaş yükselen bu yol karşıdan yediğim rüzgarla birlikte aşmaya çalışıyordum. Her attığım pedal da yaşadığım acı ,dinmeyen gözyaşlarım ve haykırarak ağzımdan çıkan serzenişler inanın bu 17 km'lik tırmanış hayatımda yaşadığım en zor an olarak kaldı aklımda. Bu tabelayı gördükten sonra en ufak bir mutluluk yaşayamadım. Kendime kızıyordum ve sorguluyordum. Bir kez daha ağlamıştım. Sinirlerim bozulmuştu ve Güneykaya Geçidini düşünüyordum. Ama bu geçidi aştıktan sonra Ağrı merkeze ulaşacaktım. Burada 1 saat dinlendikten sonra devam ettim. Yol da kendime yapabilirsin merak etme gün sonunda mutlu olacaksın gibi sözler söylemeye başladım. Güneykaya Geçidini yarıladım ve arkamdan traktör sesi geliyordu. Aklıma bu traktöre tutuna bilirsem bu geçidi aşabilirim fikri geldi. Traktör yaklaşıyordu ve herhangi bir dengesizlikte düşebilirdim. Son anda yakaladığım traktör römorkuna tutunmuştum. Bu yaşadığım mutluluğu tarif edemezdim ve bu sayede son geçidi aştım ve Eleşkirt'e kadar pedal atmadan ulaştım. Bu geçtiğim son geçitti. Ağrı merkeze 25 km kalmıştı.Artık sürüş zorluğu yoktu. 100 km sonra hayalini kurduğum ilk hedefim olan Ağrı ya varmıştım.Sevinç çığlıkları atıyor, tabelaya sarılıyordum. Yaşadığım duygular inanılmazdı. İzmir'den Ağrı ya bisiklet ile 24 gün de 1900 km yol kat ederek gelmiştim. Geldiğim nokta beni şaşırtmıştı. Normalde hesapladığım tarihten çok erken gelmiştim. Bu benim için inanılmaz bir başarı ve hayatım boyunca unutamayacağım bir serüvene imza atmıştım. Ama her şey bitmemişti. Asıl hedefim olan Ağrı Dağı zirvesi yolculuğum daha devam ediyordu. Hemen merkeze geldim. Ağrı Öğretmenevi ne yerleştim. Dans ediyor şarkılar söylüyordum. Öğlen ağlayan ben değildim sanki.Ama daha 90 km'lik Doğubayazıt yolculuğum vardı. Kafa da bitirmiştim onu. Sabah uyanıp yola çıktıktan sonra şarkılar söyleyerek zorluğu olmayan bir yol da yavaş yavaş ilerliyordum. 25. km de yanımda bir transit araç durdu istersen götüreyim dedi bende yok demedim :).
Doğubayazıt'a ulaştık ve Ağrı Dağı karşımda duruyordu. Hayallerimi süsleyen dağa ulaşmıştım. Her gün burayı görme umuduyla canla başla bisiklet sürdüm. Bunu görmeyi sonuna kadar hak ediyordum. Hedef koymak, o hedefe ulaşmak için her şeyini ortaya koymak ve başarmak kadar güzel bir tat yoktur bu dünyada. Korkularınızı bir kenara bırakıp konfor alanınızdan çıkmanız için birçok neden var. Yol boyunca yalnız olabilirdim ama yanımda olmadan bile desteğiyle yanımdaymış gibi olan insanlar vardı. Hepsine minnettarım. Doğubayazıt'ta pansiyona yerleştikten sonra birkaç gün dinlendim. Hala kış sezonu devam ediyordu. Her gün yağmur yağıyordu. Bu benim motivasyonu mu bir tık düşürdü.4. gün ana kampa çıkmak üzere pansiyondan ayrıldım. Ana kampın altına geldiğimde dağ da kimsenin olmadığını öğrendim ve bulunduğum yere çadır kurdum. O geceyi yalnız geçirdikten sonra ertesi gün Recep abi mi çağırdım. Burayı kısa tutacağım birlikte zirve denemesi yaptık ve fırtına nedeniyle başarılı olamayıp 4900 den döndük. 1 hafta sonra arayı soğutmadan tekrar zirve denemesi için geri döndüm. Bu sefer inanıyordum ve geri dönmeye hiç niyetim yoktu. 2 günlük aklimatizasyon sonrasında 10 haziran da ikinci kamp olan 4000 metreden gece yarısı 1 de zirve için yola çıktık. Aklimatizasyon süreci mi iyi tamamlamıştım ama 4900 e geldiğimde Akut Dağ hastalığına yakalanıp istifra ederek baş ağrısıyla birlikte tırmanmaya devam ediyordum. Vazgeçmeye niyetim yoktu. Bu sırada güneş doğuyor , içimiz ısınıyor Ağrı Dağının devasa gölgesi Doğubayazıt'ı teğet geçip yer yüzüne seriliyordu. Bulutlar aralanıyor zirvede görünmeye başlıyordu. Kalbim küt küt atıyordu. Platoyu aştıktan sonra 5 dakika mola verip sıcak çaylarımızı içtik.
Son bir gayretle buzulu geçtikten sonra zirveye ulaştım. Türkiye'nin çatısı Ağrı Dağının zirvesin de 5137 metrede idim. 45 günlük süreç çok emek verilmiş bir işti. İnanın bugün yazdığım hiç bir cümle bu süreci tam olarak anlatmaya yetmez. Her şeyin mümkün olduğu bu dünya da hiç bir hayaliniz imkansız değil. Onu mümkün kılmak sizin elinizde.
Tebrikler
YanıtlaSilBravo, kararlılığınız karşısında çok etkilendim. Devam edin, hiç durmayın.
YanıtlaSilBaşarının devamani dilerim. Azmine hayran kaldim. Yolun acik olsun..
YanıtlaSilKardeşim azmine hayran kaldım allah yolunu açık etsin.
YanıtlaSilBeni canım sevgilim . Seninle gurur duyuyorum . En büyük hayranın benim .
YanıtlaSilTebrikler
YanıtlaSil