HEDEF AĞRI DAĞI

 Bu blog hayalleri olan ve o hayali gerçekleştirmek için yola çıkacak herkes içindir. 

İsmim Ferdi Gül 25 yaşındayım. Uzun zamandır hayalini kurduğum ağrı dağının zirvesini görme isteği, benim hayat akışıma daha çok heyecan katmıştı. 2022 içinde ki hedeflerimden biri olan Ağrı dağı zirvesi için planlar yapmaya başladım. Normal şartlar da 2022 ağustos ayı için program yapmıştım ama iş yerinde olan sorunlardan dolayı işten ayrılmak zorunda kaldım. İşte her şey bu adımla başladı. İşten çıktıktan sonra aklıma heyecan verici fikirler gelmeye başladı. Onlardan biri olan ağrıya bisiklet ile gitme fikri aklıma en çok yatan olay oldu. Yaklaşık 10 senedir bisiklet bile kullanmıyordum. Bu fikir mantıklı mıydı bilmiyordum. Fikirden uzaklaşmamak adına hemen gidip bir bisiklet aldım. İlk gün 85 km bisiklet sürüp evime döndüğümde kendime inancım arttı ve  içten içe gülerek  evet dedim yolculuk başlıyor. Yolculuğa başlamadan önce birçok eksiğim vardı. Portbagaj,  yağmur geçirmeyen çantalar vs hepsini bir şekilde tamamladım. Yolculuğun 1 ay süreceğini tam olarak hesaplamıştım ve ona göre kıyafetler aldım. Her ihtimale karşı uyku tulumum , çadır,şişme mat da yanıma aldım.


Büyük gün geldi ve ben çok heyecanlıydım. 20 nisan çarşamba günü erken kalktım. Annem lerle vedalaştıktan sonra saat 7 de kendimi dışarı attım. Bu evden çıkış daha öncekilere benzemiyordu. Heyecanlıydı , başıma nelerin geleceğini bilmiyordum ama cesaretliydim. Her şeyi göze almıştım.İlk gün ki hedefim 161 km uzaklıkta rotamın üzerinde ki Alaşehir/Delemenler köyüydü. İlk gün bu kadar bisiklet sürmeyi göze almak ve vücudumun vereceği tepkiyi bilmemek acaba beni

yoldan çevirir miydi? derken yola çıktım. Yaklaşık 2 saat sonunda gözümü korkutan İzmir -Manisa yolu üzerinde ki Belkahve geçidine geldim. 0 dan başladığım için beni korkutan bu 260 rakımlık geçit aslında korkulacak bir durum değildi ve rahatça aştım. Zaman çok hızlı ilerliyordu  farkında olmadan çok hızlı pedal çevirmeye çalışıyordum. Saat 12.00 olmuştu  Turgutluya giriş yaptım. Burada öğle yemeği için mola verdim. Yemeğimi yedikten sonra Salihli , Alaşehir derken Delemenler köyüne gelmiştim                                                        Tam 12 saat sürmüştü. Bu sadece  beden gücü değil mental olarak da güç isteyen bir şeydi. Her geçen saat kendime olan inancım daha çok artıyordu. Arkadaşımın hazırladığı yemekleri yeyip duşumu aldım. Saat 22.00 olduğunda artık uyudum ve sabah 8 de uyandım. Sanki hiç 161 km bisiklet sürmemiş gibiydim. Bu kadar enerjik olarak uyanmak beni şaşırttı ve mutlu etti. Kahvaltımı yaptıktan sonra arkadaşımla vedalaşıp tekrar yola koyuldum.Rotam da değişiklik yapma kararı aldım.  Konya yoluna denizli üzerinden devam ettim.         

                  Bu değişiklik yolumu biraz uzattı ama Uşaktan Afyona kadar olan yokuşlardan da bir kaçış niteliğindeydi. Denizliye doğru devam ediyordum. Yanından geçtiğim tarlalar da ekilmiş ekinler yemyeşil ferahlatan manzaralar ve tam karşımda uzakta bütün heybetiyle Barla dağı insana keyifli bir sürüş sağlıyor. Nisan ayı olmasına rağmen güneşin yakıcılığını da unutmamak gerekiyor. Daha ikinci günden vücudum yanmaya başlamıştı. Öğleden sonra 15.00 da ilk isyanım da başlamıştı. Yolculuğu sorguluyordum ve buna gerek var mıydı diye düşünmeye başlamıştım. Neredeyse geri dönecektim ve o sıra bir telefon geldi. Arkadaşım daha çok erken hemen karar verme biraz daha sür diye ikna etti. Anlık gelen motivasyon düşüklüğüne kapılmak istemiyordum.101 km yolculuktan sonra Saat 17.00 gibi denizliye giriş yaptım. Yol da kenara çekmiş kendime kalacak yer arıyordum derken beni motive eden o olay başıma geldi. Yanıma iki hanımefendi  geldi ve onlarda bisikletli idi. Bergama dan yola  çıkmışlardı. Yolculuklarının  beşinci günündelerdi. Nereye gidiyorsun , ne yapıyorsun derken gel birlikte yemek yiyelim dediler. Birlikte yemek yedikten sonra bana kalacak yerde bulmuşlardı ama kendi arkadaşım daha önce yer bulduğu için oraya gitmiştim. Bu motivasyon düşüklüğü ardından bana çok iyi gelmişlerdi.Bu benim dönüm noktam diyebilirim. Emine abla kanser hastası bir kadındı ve Sağlığın doğduğu yerden güneşin doğduğu yere diye çıkmışlardı yola. Bu hayat mücadelesi ve gücü beni etkilemişti. Emine ve Arzu ablayı hiç unutmayacağım.

Birlikte geçirdiğimiz güzel vakitten sonra vedalaşıp ben Pamukkale üniversitesinin yanında bulunan kalacağım yere gittim. Eve geldiğimde evin sahipleriyle tanışmak nasip olmadı çünkü gece çalışıyorlardı. Evde ki kedilerle oynadıktan sonra uyuya kalmıştım. Sabah uyandığım da teşekkür notu bırakıp evden ayrıldım. Üzerim de biraz yorgunluk vardı bugün diğer günler kadar fazla sürmemeye karar verdim. Hedef olarak Afyona bağlı Dinar ilçesini seçmiştim ancak 25 km kala gerçekten yorulmuştum. Ddaha fazla sürmemeye karar verdim 66. km ye geldiğim de kendime kalacak yer bulmaya başladım. Afyon il sınırları içerisine gelmiştim. Acıgölün yanında durup termos dan bir bardak çayımı doldurdum ve düşünmeye başladım. Kendime kalacak en güvenli yeri araştırıyordum. Çadır her zaman ikinci planda oldu benim için. Sonra Afyona bağlı Sarıkavak köyünü gördüm ve orada kalabileceğimi düşündüm. Köylere girerken her zaman ilk önce muhtarları bulun hem köyün hem de sizin güvenliğiniz için bu önemli bir durum. Muhtarı buldum ve yolcu olduğumu bu gece için kalacak yer aradığımı söyledim. Köyde muhtarlığın lojmanı olduğunu ve orada kalabileceğimi belirtti. Lojmana gitmeden önce karnımı doyurdular ve baya sohbet ettik beni geri çevirmedikleri için  kendimi şanslı hissediyordum. Ama bu şans değildi . Anadolu da misafirlik kültürü hala devam ediyordu.

Ertesi gün hız kesmeden yola çıktım. Doğuya doğru ilerledikçe rakım artıyor ve önüme çıkan yokuşların sayısı artıyordu. Yolculuk gerçek anlam da zorlaşıyordu. En önemlisi de Anadolu çoban köpekleri saldırısına maruz kalmaya başlamıştım. Bisiklet boyunda köpekler saldırıyor ve peşimi bırakmıyorlardı her an kazaya sebebiyet verecek gibiydiler. Bisikletimi bırakıp geriye doğru kaçtığım oldu korkuyordum. Dinarı geçip Çay yoluna yani Konya ya gitmek için kestirme olan yolu kullandım. Akçaköy'e geldiğinizde koca bir dağı aşmanız gerekecek ve ben 2 kere dinlenerek çıktım o yokuşu. Sonrasında çay yolu geliyor . Dikkat edin bu yol tehlikelidir ve bisikletçi arkadaşların çok çok dikkat etmesi lazım. Kestirme olduğu için bu yolu tırlar ve otobüsler de kullanıyorlar. Tek şeritli bir yol. Birbirlerini sollayan tırların yanında neredeyse 2 karış olan emniyet şeridinde olmak insanı korkutuyor ve biran önce bu yolun bitmesini istiyorsunuz. Çay'a ulaşmak için çok çaba sarf ettim ama dediğim gibi tır ve kamyon korkusu beni yavaşlattı.135 km'lik zorlu sürüşten sonra hava kararmadan tekrar kalacak yer aradım ve Afyona bağlı çay yolu üstünde olan Devederesi köyünü buldum . Her zamanki gibi muhtarı buldum ve durumumu anlattım. Köyde en az 100 yıldır aynı yerin de olan ve misafirler için yapılmış  köy odası bulunuyormuş ve beni orada misafir ettiler.           
Köye misafir olduğumu duyan herkes tepsilerle yemek ve tatlı getirdiler. Bu geleneklerini kaybetmemeleri ,insanlara olan güvenleri ,içten oluşları insan da derin duygular bırakıyor. 1 gün daha kalmamı istediler ama yolum uzundu başka bir sefer için söz verdim. Ertesi gün sabah 7 de uyuduğum yere bir kadın geldi kapıyı çaldılar elinde kahvaltı tepsisi aç gitme oğlum dedi. Bazen kahvaltı yaptığımda hala aklıma gelir duygulanırım ve hep iyilikle anarım kendisini. Kahvaltımı yapıp evden ayrıldım. Bugün ki hedefim 70 km ötedeki Akşehir'e gitmekti. Artık yol şartları biraz daha hafifledi ve ıssız bozkırlardan geçerek öğlen 2 gibi Akşehir'e ulaştım. Burada müze ,türbeleri gezdikten sonra tesadüfen Akşehir'in eski belediye başkanı ve kentteki birçok vakfın kurucusu akademisyen Nuri Köksal ile tanıştım ve Akşehir'i baştan aşağı bir de onunla gezdik. Akşehir'e özgü peynir baklavasını da tattıktan sonra kalacak yer ayarladı ve geceyi orada geçirdim. Sabah uyandığımda kaskımı kaybettiğimi fark ettim. Dört bir yandan aramaya başladım talihsiz bir sabahtı ama neyse ki iyi bir insan bulmuş ve aradığımı fark edince getirip verdi. Bu arayış bana 1 saat kaybettirdi ve hemen yola çıktım. Hedefim 125 km ötede ki Konya idi. Yol gayet düz sürüş zorluğu yoktu. Fakat ben artık yorulmuştum. 6. gün olmuştu ve ben ara vermeden totalde 600 km yol yapacaktım. Konya ya giderken insanlar ciddi anlamda değişmeye başladı. Yalan kesinlikle söylemiyorum ve yolculuğumu sorgulayanlar , sende akıl yok mu diyenler ne ararsanız var . Kadınhanı'na geldiğim de yemek yemek için durduğumda lokantalar yemek varken bile  yemek vermedi ve iftarda gel diye hep geri çevrildim. Kendilerini müslüman olarak gören insanlıktan ders almamış kişileri geri de bırakıp çıktım oradan. O sinirle Konya merkeze, arkadaşımla buluşacağımız yere vardım.

Yorgunluğun vücut üzerinde ki etkisi beliriyordu. Dinlenmeye ihtiyacım vardı ve burada 3 gece kaldım. Etli ekmek yeme , müzeler , bisiklet bakımı derken güzel vakit geçirdim. Gücümü toparladıktan sonra yola çıktım. Aksaray'a doğru yola koyuldum yolculuğun 40. km sinde Avusturyalı Ronan takıldı peşime o da İzmir'den giriş yapmış ülkeye ve İran'a gidecekmiş. Çok ingilizce bilmiyordum ama yine de anlaşıyorduk. Gittiği her yerde kötü muamele görmüş kendi yaşadıklarımdan dolayı onun adına üzüldüm. Aksaray yolunun düz oluşu ve her yerin yemyeşil oluşu keyifli bir yolculuk sundu. Yol boyunca Ronanın Yunanistan dan aldığı balı kaşık'laya kaşık'laya Aksaray/Yenikent'e vardık :). Köpek saldırısına maruz kalıp kendimizi boş şantiyeye attık. İçeri girdik durumu anlattık bekçilere gelin burada kalın dediler. İçimden iyi ki koşturmuş dedim köpek :). Hemen içeri girip hazır olan yemeklerden yedik. Ronan çok mutluydu uzun zaman sonra yatak ve duş bulmuştu :). O halleri ve mimikleri baya güldürmüştü. Ertesi sabah yola koyulduk tekrar. Sağ tarafımızda Hasan Dağının manzarası ve tarlalarda ekilmiş yoncaların sulanması gerçekten harika manzaralardı. 
Rotamız 120 km de ki Nevşehir/Uçhisar .Buraya kadar geldiğim yolları bir kenara bırakın ve artık her km'nin acısını hissettiğimiz bir sürüş başlamıştı. İnişli çıkışlı yaklaşık 20 tane yokuş aştım.Nevşehir merkeze gelmeden yağmura yakalandık ve yanımızda gökyüzüne uzanan dev bir hortum çıktı. Ama ne olursa olsun hayalini kurduğum sabahı düşünüp yoluma devam ettim. 
Akşama doğru Uçhisar'a vardığım da peri bacalarının içinde bulunan  Çiko'nun yeri adlı kafe ye geldik. Geceyi orada kalarak geçirdik. Manzara  bana bütün yorgunluğumu unutturdu. Sabah erken uyanıp balonları izleyeceğim için erken uyudum. Saat sabaha karşı 4'te uyandığımda ronan  beni uyandırmadan gitmişti . Bende toplanıp aşağı geldim neyse ki balonlar hala uçuyordu. Ronan'a sinirlenip onunla olan yolculuğumu sonlandırdığı mı söyledim ve yalnız devam ettim.Normal şartlarda burada 2 gece kalacaktım ama 4 gün yağmur gösteriyordu bu beni hem maddi hemde manevi yavaşlatacağı için vazgeçtim .Kayseri'ye doğru yola devam ettim.O gün yolculuğumun 10. günüydü. Kayseri ye Avanos ve boğazköprü yolu üzerinden devam ettim. yolculuğun bazı kısımları ıssız bozkırlardan geçiyor. Burada yalnız olduğunu bilmek  akla kötü şeyler gelmesi muhtemel :). 71 km sonra kayseri sınırlarına girmiştim. Karşımda bütün görkemiyle Erciyes dağı duruyordu. O günden 2 ay öncesi 7 şubat 2022  günü zirvesine olan bir yolculuğum vardı ve başarılı bir faaliyetti. Şimdi ise bisikletle gelmiştim. Bu duygu dolu anlar kendime olan saygımı daha çok güçlendirdi. Fazla değil 10 dakika sonra yaklaşık 8 köpek önümü kesti kesinlikle geçemiyordum. O gün hiç araçta geçmiyordu sonra pet şişemi yere vurarak ürkütmeye çalıştım ama işe yaramıyordu. Sonra üstümde olan yorgunluk ve boşvermişlik ile bisikletime bindim ve yavaşça sürmeye başladım. Yanımdan ayrılmıyorlardı çantayı ısırmaya çalışanlar oldu sakin bir sesle lütfen durun ben zararsızım demeye başladım. Elimde ki pet şişeyi sert bir şekilde bisiklete vurdum ve hepsi bir anda geriye doğru kaçtı bende o fırsatla vitesi yükseltip hızlı bir şekilde kaçtım. Boğazköprü'yü geçtikten sonra arkadaşım beni yol üzerinde karşıladı. Ramazan bayramı arifesi olduğu için kayseri çarşısı kalabalıktı. Vakit kaybetmeden misafir edildiğim arkadaşım ailesiyle yaşadığı eve geldik.

 Daha önce kayseriyi gezdiğim için sadece mental olarak dinlenmeye ihtiyacım vardı. 2 gece kalmaya karar verdim ve kaldığım süre boyunca rota üzerinde ki hava durumlarına ve yol durumlarına bakıp planlar yaptım. Bir sonra ki durağım Sivas'tı. Hava şartları yolculuğum için uygun değildi. 5 günlük kar yağışı görünüyordu ve eğer bisikletle devam edersem hasta olma durumum olurdu. Hasta olursam yolculuk bitebilir hedefim olan ağrı dağına ulaşmam mümkün olmazdı. Sonra Sivas'a trenle geçmeye karar verdim. Arkadaşımla birlikte bisikletin trene kabul edilip edilmediğini öğrenmek için Kayseri garına geldik. Vagon amiri ile görüştüğümüzde bu tür bisikletlerin kabul edilmediğini yalnız katlanabilir bisikletlerin vagona alındığını söyledi. Bu plan yatmıştı ve ikinci plan Sivas'a otobüsle geçmekti. Aynı şekilde Kayseri otogarına gidip sorduk ve bagaja alabilir fakat sigara parası atman lazım dediler bende kabul ettim. 2 mayıs 2022 günü arkadaşımla vedalaştıktan sonra 2 saat sürecek olan Kayseri - Sivas yolculuğum başladı. Yolları gözlemleyerek etrafa bakıyordum ve bu yolculuk bana 2 gün kazandırmıştı. Sivas'a geldiğim de yağmur başlamıştı . Kendime kalacak yer aramaya başladım hemen. Bir imama caminin bahçesine çadır kurmayı teklif ettim ama bunun için şart koştular ve 5 vakit namaz kılarsam burada kalabilirsin dediler. Bende hiç tartışmaya bile girmeden size iyi günler dedim ve ayrıldım oradan. Daha önce hiç otel ya da pansiyon da kalmamıştım. Sivas Öğretmenevi'ne telefon açtım fiyatı uygun bulup(150tl) oraya yerleştim. Biraz dinlendikten sonra çarşıya çıkıp müzeleri gezmeye başladım 
Sivas'a ilk kez gelmiştim ve geldiğim gün ramazan bayramının birinci günüydü. Şehir de her yer kapalıydı o yüzden yemek bile yiyemeden geziyordum. İlk olarak Sivas kongresinin yapıldığı ve önemli kararların alındığı binaya geldim. İçerisi o günlere dair her şeyi taşıyordu. O günleri gidip bu binada bulunmak ve her anı yaşamak istiyor insan. Bu zaman da yolculuğun ardımdan tarihi çarşı ve ikiz minareleri gezdim. Karnım çok acıkmıştı ve atıştırmak için bir markete girdim. Yaşadığım tesadüf inanılmazdı market sahibi asker arkadaşım Ahmet'ti. Birbirimize sarılıp o günleri anmak için bir kafe de oturduk. Yaklaşık 3 saat sonra Ahmet'le vedalaşıp otele geçtim. Bir başka arkadaşım olan Ahmet aradı ve bana Sivas'ta kalacak yer bulduğunu söyledi. Bu benim için iyi bir haberdi. 5 günlük yağmur sürecini otel de geçirmek maddi açıdan beni zorlayacaktı.Ertesi gün evinde kalacağım arkadaş otelin önüne gelip beni aldı.
Bisikleti arabaya yükleyip kalacağımız yere Sivasın Yarhisar köyüne geldik. Bu köy Erzincan'a gideceğim yolun üzerindeydi. Köye geldiğimizde yemyeşil kavakların içinde olan  evin bahçesinde gezen tavukları , her yerden gelen koyun sesleri ve Kızılırmak'ın hemen evin yanından geçmesi büyülenmiştim. Burası her zaman hayalini kurduğum evdi Murat abi ile birlikte eşyalarımı eve koyduk. Tavukları yemledi ve kendimiz için yemek hazırladık. Kendisi şehir merkezin de yaşıyordu ve burada ki işleri yapmak için buraya gelmişti. Ama yağmur yağıyordu birlikte yapabildiğimiz her işi yaptık. Ertesi gün Murat abi ben evime döneceğim sen istediğin kadar burada kalabilirsin deyip bana 2 günlük yemekte hazırladı. Daha dün tanıştığımız insan bana hem evini açmış hem de evini emanet etmişti. Anadolu her geçen gün beni şaşırtıyordu.Buraya kadar yaşadığım hiçbir zorluk aklıma gelmiyor. Yalnızca kendime kızdığım insani yönler var. Anadolu da misafir dört gözle beklenir ve en güzel şekilde ağırlanır. Şehir de kaybettiğimiz bu kültürü ben insanlığımızdan bir parça kaybetmiş olarak gördüm ve her gittiğim köy de kaldığım yerler de ve sofrasına oturduğum da bunu hissettim.


Yalnız geçirdiğim ikinci günden sonra Murat abi geldi.Birlikte etrafı gezmeye başladık. Sivasın Zara ilçesinde bulunan Tödürge gölüne gittik. Göç yolunun kesiştiği nokta da olan bu göl kuşların uğrak noktası olmuş. Yüz ölçümü 5 km ve denize olan yüksekliği 1295 metredir. 300 den fazla kuş türüne ev sahipliği yapan bu göl 17 çeşit balığın yetiştiği nadir göller dendir. Tüplü dalış yapılarak ölçülen bu gölün en derin noktası 44.5 metredir. Ölçümü yapan kişilerden biride Murat abi miş. Birkaç fotoğraf çektikten ve gezdikten sonra yağmur iyice bastırmaya başladı. Alanı terk edip eve döndük. Sobayı yakıp ekmek kızarttık, patates közledik ve güzel bir yemek hazırladık. Her şey çok güzeldi ama yola çıkmakta istiyordum aynı zamanda. Bu kadar yağmur varken çıkmam benim için iyi olmazdı. Ertesi gün Hafik ilçesine gittik ve yırtılan ayakkabımın yerine beni idare edecek bir ayakkabı aldık. Güzel bir tıraş olduktan sonra alışveriş yapıp geri eve döndük. Dördüncü gün gecesi ertesi gün için yola çıkma kararı aldım. Yağmurlar dinmişti hava çok bulutluydu. Bu fırsatı kaçırmayıp ertesi gün Erzincan'a doğru saat 7 de yola çıktım. Murat abi de 20 km kadar bana eşlik etti. Hava soğuktu ve ellerim donmuştu. Önümde her 10 km de bir yokuş vardı. Hava ve yol şartları her an vazgeçirecek türden ve ıssız. Başladığım yerin rakımı 1300 metreydi.

Rota üzerinde aşmam gereken en önemli geçitlerden biri olan ve bulunduğum yerden 80 km uzakta olan  Kızıldağ Geçidi (2190) metrelik bir geçitti. Yaklaşık 10 km uzunluğunda sürekli tırmanış halinde olduğum bu geçidi her ne olursa olsun aşmam gerektiğini biliyordum. Bu geçide gelmeden önce yaşama dair bir belirti yoktu. 5 gün dinlenmiştim ve bacaklarım hamlamıştı. Yükseldikçe hava daha da soğuyor ve -5 dereceye kadar düşmüştü. En son isteyeceğim şey yağmurun yağmasıydı. Hipotermi olabilirdim. Derken yağmur çiselemeye başladı. Daha hızlı pedal atmaya başladım. Ellerim yok gibiydi. Gözlerimden yaş geliyordu durup vücudumu ısıtmak için hareketler yaptım. Sonra yoluma devam ettim ve uzaktan bu tabelayı gördüm. Çok zorluk çektim yanında durdum ve kendimi tebrik ettim. Burada rüzgarın etkisiyle daha çok üşümeye başladım. Hemen ilerde ki jandarma karakoluna gittim. Nöbet tutan askere İsmim ferdi bisikletle tur yapıyorum ve çok üşüdüm biraz ısınmaya ihtiyacım var dedim. İçeriye komutanına haber verdi. Komutan ilk önce tereddüt etti. Kendilerince haklı nedenleri olabilir hiç alınmadım tabi. Sonra gel çabuk dedi durma daha çok dışarı da dedi ve ben içeri girdim. Hemen elektrikli ısıtıcıyı açtılar. Yağmur yağarken kapüşonumu takmamıştım kask olduğu için ve bütün su oradan girip sırtımı ıslatmıştı. Ben onları kuruturken komutanlar bana tost ve çay hazırlamış sağ olsun. 

Yaklaşık 2 saatlik sohbetten sonra teşekkür edip oradan çıktım. Soğuk hemen kendini hissettirdi tekrar. Geçidi aştığım için artık pedal çevirmeden yaklaşık 20 km yokuş aşağı yol aldım. Soğuğun rüzgarla buluşup suratıma çarpması akan gözyaşlarımın ve burnumun donmasına sebep oldu. Bu soğukta ilerlemekten vazgeçtim ve 120.km de yol kenarında bulunan mescide girdim. Erzincan'a bağlı Akarsu köyüne (2 km mesafe de) ait  olduğu için internetten muhtarın numarasını bulup bu gece burada kalacağımı söyledim. Sorun olmadığını söyledi ve hemen uyku tulumumu çıkarıp içine girdim. Vücut ısım tekrar kendine geldiğinde tulumdan çıkıp yanımda olan ocaklarla kahve mi yapıp müzik dinledim. İçeri de elektrik yoktu yoldan geçen arabaların farıyla ara ara aydınlanıyordu. Bu mescitte bir başımaydım ve internet yoktu. İçeri yabani hayvan girmesin diye bisikleti kapının arkasına dayayıp 20.00 gibi uyudum. Sabah uyandığımda her yerim tutulmuştu yerde uyuduğum için. Bir kaç şey yedikten sonra Refahiye üzerinden 90 km ötede ki Erzincan'a  ulaşmak üzere yola çıktım. Refahiye ye geldiğimde bir arkadaş el sallayıp yolculuk nereye diye sordu. Ağrı ya gittiği söyledim ve gel kahvaltı yapalım diye seslendi. Birlikte kahvaltı yaptık ve yolumun üzerinde olan Sakaltutan Geçidi (2160rkm) olduğunu söyledi. Bu geçidin olduğunu bilmiyordum ve bir tık mutsuz oldum. Çünkü her yerim ağrıyordu.Yolculuğumun 18. günüydü ve ilk defa bu şekilde ağrılarım olmuştu. Refahiye yi geçtikten sonra tırmanış başladı. Eğim olarak yumuşak başlayan bu 14 km'lik tırmanış zaman zaman zorlayan bir hale geliyordu.Yaklaşık 3 saatte zirveye ulaştım ve neredeyse 10 km pedal çevirmeden aşağı doğru  ilerledim. 

Saat 14.35 de Erzincan'a ulaştım ve bu fotoğrafı çektim. Erzincan da gezilecek görülecek yerler uzak olduğu için ve ayrıca belim de ağrı olduğu için gezmedim. Daha önceden ayarladığım merkez de olan yakın ablamın  akrabasının evinde kaldım.Ertesi gün de dinlenme niyetindeydim ama evde kimse olmayacağı için sabah Erzurum'a doğru yola çıktım. Bugün hedefim yoktu yorulduğum yerde bırakırım düşüncesiyle yola çıktım. Yol düz ve yorucu değildi. Yolun sağından akan Fırat nehrinin gücünü eminim hepiniz görmek isterdiniz. Artık keyifli hale gelmişti yolculuk. Burada olmayı sevmiştim aklıma kamp atma fikri geliyordu ama yalnız olduğum için mantıklı olmazdı. Yol boyu uzanan nehrin sesi terapi gibiydi. Bir köyün yanından geçmiştim ve geçtiğim sırada bir amca seslenmişti. Oğlum beni de götür diye ah be amca yerim olsa da bütün Anadoluyu götürsem. 75 km sonunda Erzincan'a bağlı Kargın ilçesine gelmiştim. Burada kalabileceğimi düşündüm. Cami de kalmak için izin istedim konuştuğum kişi ilçenin başkanıymış. Cami de kalmama izin verdi ve 19 gün sonra ilk defa çadırda kalacaktım. Çadırı kurdum ve yanıma köyün gençlerinden biri geldi ve konuşmaya başladık. Sonra burada kalma kahve de koltuk var orası daha sıcak orada kalırsın dedi ve çadırı toplayıp oraya gittim.

 Kahveye geldiğim de bir anda köyün gençleri toplandı başıma ve bende yolculuğumu anlattım kendilerine. Sarı ceketli arkadaş ben köye girerken beni turist sanmış ve kafasını camdan çıkarıp nene ni seveyim gel çay iç diye bağırdı :) . Kahve de beni görünce şaşırıp özür dilemişti. Söz verdiği çayı ısmarladı ama :). Ertesi gün yola çıkacağımı duyunca seni bırakmayız dediler ve yapacağımız şeyleri sıraladılar. Hemen ikna oldum.  Sabah uyandığımda aynı kadro toplanıp inekleri otlattık. Daha önce ata binmediği mi duyunca atı getirip zor bela sürmeyi öğrettiler. Çok eğleniyorduk sanki bende bu köyün bir sakiniydim. Öğlen olduğunda Fırat nehrinin yanında mangal yaptık. Sohbetleri baya eğlenceliydi ve baya dır bu kadar gülmemiştim. Akşam olduğunda halı saha maçına davet ettiler. Bu köyden nasıl ayrılabilirim diye düşünmeye başlamıştım.Kısa süre de baya alışıp samimi olmuştuk. O kadar geçirdiğim yalnız günlerden sonra çok iyi gelmişti bu köy.  2 gece kaldıktan sonra ertesi sabah Erzurum'a devam etmek zorundaydım ve sabah 7 de yola çıktım. Hava gayet güzel ve güneşliydi. Yol uzun süre düz ve sürüş zorluğu yoktu. Aşkale ye gelmeden önce Tepebaşı Geçidi vardı ve 2057 rakımlı bir geçitti. Fazla bir zorluğu yoktu. Tepeyi aştıktan 13 km sonra Aşkale'ye-(Erzurum) kadar yokuş aşağı pedal atmadan varıyorsunuz. Burada yemek molası verdikten sonra yoluma devam ettim. Erzurum'a kadar sürüş zorluğu olmadan ilerliyorsunuz. 

Toplam da 130 km yol yaparak Erzurum'a ulaştım. Ağrıya yaklaştıkça daha çok heyecanlanıyor ve daha hızlı pedal atıyordum. Şehir merkezine girip en uygun olan Serhat otele yerleştim. Gezilecek çok yer olduğu için burada 2 gün kalmaya karar verdim ve ilk gün akşam 18.00 gibi vardığım için dinlenerek geçirdim. Ertesi gün Yakutiye medresesi, Rüstem paşa Çarşı , Erzurum kalesi ve Çifte minareli camiyi, Üç kümbetleri , Paşa bey konağını gezdim. 

Tabi en önemlisi olan Erzurum'u Erzurum yapan çağ kebabı yemeyi de unutmadım. İlk gördüğüm yer olan Nesin Cağ Kebabı salonunu gördüm ve oraya girdim. Gerçekten harikaydı ve tadı hala damağımda kaldı diyebilirim. Birde şöyle bir bilgi verebilirim verdiğiniz ilk siparişten sonra doydum diyorsanız yeterli demeyi unutmayın. Çünkü siz yeterli demedikçe onlar getirmeye devam ediyor. Bu oranın kültürü müdür yoksa fırsatçılık mı bilemiyorum kararını siz verin. Erzurum da kaldığım iki gün boyunca dolu ve yağmur yağışı da eksik olmadı. Daha çok gezilecek yer vardı ama yağmurdan dolayı çok bakamadım. Kültürü zengin bir kent. Üç kümbetlerin yanında bulunan Paşa Bey Konağına da gitmeyi unutmayın. Orada bulunan ve konağı tanıtmak için görevlendirilmiş bir beyefendi var.


300 yıllık tarihe sahip olan Paşa Bey konağı günümüzde Akgül ailesi himayesi altındadır. Giriş kapısında iki tokmağı bulunur. Bu tokmaklardan büyük olanı erkekler için. Küçük olan tokmak ise kadınlar içindir. Bu tokmak çalındığında eve gelen misafirin kadın mı erkek mi olduğunu bu şekilde anlaşıldığını öğrendim.  Konağın her detayına kadar anlatıyor ve öğrendiğiniz her detay da bir kez daha şaşırıyorsunuz. Benim en çok dikkatimi çeken Konağın tek çivi bile çakılmadan yapılan çatısıydı. Bu çatı model olarak kırlangıç adlı ve bir özelliği de en üst kısmında kare bir pencere bulunup salonun ortasına ve duvarlarına vuran ışıktan saatin kaç olduğunu bulmalarıydı. Çok eskilerde Anadolu da ki evlerin salon ile birleşik mutfağı olması da yaygın bir olaymış. Şimdiler de amerikan mutfağı diye adlandırılan olay geçmişte Anadolu dan  alınıp yaygın hale getirilmiştir. Ama bu kültür bizimdir. Bu konak Erzurum'u temsil ediyor. Erzurum'un yaşantısı , gelenekleri ,örfleri bu konakta mevcuttur. Bana göre restore edilmesi gereken bir yer ayrıca. Konak ahşaptan yapıldığı için çoğu yerde çatlak var ve yıkılması an meselesi gibi duruyor. Buradan çıktıktan sonra son hazırlıklarımı yapmak için otele geri döndüm. Erzurum'a doyum olmaz ama yola çıkmam gerekiyordu. Ertesi gün sabah 7 de Erzurum'a veda etmek üzere yola çıktım. Doğubayazıt'a  son 250 km kalmıştı. Hızımı biraz yavaşlatıp bu şekilde ilerliyordum sürüş zorluğu şu şekilde vardı. Karşı dan gelen rüzgara karşı sürüyordum bisikleti ve bu çok güç isteyen bir durum. İnanın bana bu şekilde bu bisikleti sürmeyi bırak üstüne bile binmek istemezdiniz. Rüzgarla verdiğim savaş sonucu 85 km ötede ki Horasana ulaşmıştım ve geceyi öğretmen evinde geçirdim. Bakın burayı iyi dinleyin Horasan dan çıktıktan sonra yolumun üzerin de olan  Sac Dağı Geçidi(2210) ve Güneykaya Geçidi(2020) . Art arda gelen bu iki geçit benim en derin yerim de saklı hala. 

Sac Dağı Geçidi, Horasan dan çıktıktan hemen sonra kendini hissettirmeye başlamıştı. Yavaş yavaş yükselen bu yol karşıdan yediğim rüzgarla birlikte aşmaya çalışıyordum. Her attığım pedal da yaşadığım acı ,dinmeyen gözyaşlarım ve haykırarak ağzımdan çıkan serzenişler inanın bu 17 km'lik tırmanış hayatımda yaşadığım en zor an olarak kaldı aklımda. Bu tabelayı gördükten sonra en ufak bir mutluluk yaşayamadım. Kendime kızıyordum ve sorguluyordum. Bir kez daha ağlamıştım. Sinirlerim bozulmuştu ve Güneykaya Geçidini düşünüyordum. Ama bu geçidi aştıktan sonra Ağrı merkeze ulaşacaktım. Burada 1 saat dinlendikten sonra devam ettim. Yol da kendime yapabilirsin merak etme gün sonunda mutlu olacaksın gibi sözler söylemeye başladım. Güneykaya Geçidini yarıladım ve arkamdan traktör sesi geliyordu. Aklıma bu traktöre tutuna bilirsem bu geçidi aşabilirim fikri geldi. Traktör yaklaşıyordu ve herhangi bir dengesizlikte düşebilirdim. Son anda yakaladığım traktör römorkuna tutunmuştum. Bu yaşadığım mutluluğu tarif edemezdim ve bu sayede son geçidi aştım ve Eleşkirt'e kadar pedal atmadan ulaştım. Bu geçtiğim son geçitti. Ağrı merkeze 25 km kalmıştı.
Artık sürüş zorluğu yoktu. 100 km sonra hayalini kurduğum  ilk hedefim olan Ağrı ya varmıştım.Sevinç çığlıkları atıyor, tabelaya sarılıyordum. Yaşadığım duygular inanılmazdı. İzmir'den Ağrı ya bisiklet ile  24 gün de 1900 km yol kat ederek gelmiştim. Geldiğim nokta beni şaşırtmıştı. Normalde hesapladığım tarihten çok erken gelmiştim. Bu benim için inanılmaz bir başarı ve hayatım boyunca unutamayacağım bir serüvene imza atmıştım. Ama her şey bitmemişti. Asıl hedefim olan Ağrı Dağı zirvesi yolculuğum daha devam ediyordu. Hemen merkeze geldim. Ağrı Öğretmenevi ne yerleştim. Dans ediyor şarkılar söylüyordum. Öğlen ağlayan ben değildim sanki.Ama daha 90 km'lik Doğubayazıt yolculuğum vardı. Kafa da bitirmiştim onu. Sabah uyanıp yola çıktıktan sonra şarkılar söyleyerek zorluğu olmayan bir yol da yavaş yavaş ilerliyordum. 25. km de yanımda bir transit araç durdu istersen götüreyim dedi bende yok demedim :). 

Doğubayazıt'a ulaştık ve Ağrı Dağı karşımda duruyordu. Hayallerimi süsleyen dağa ulaşmıştım. Her gün burayı görme umuduyla canla başla bisiklet sürdüm. Bunu görmeyi sonuna kadar hak ediyordum. Hedef koymak, o hedefe ulaşmak için her şeyini ortaya koymak ve  başarmak kadar güzel bir tat yoktur bu dünyada. Korkularınızı bir kenara bırakıp konfor alanınızdan çıkmanız için birçok neden var. Yol boyunca yalnız olabilirdim ama yanımda olmadan bile desteğiyle yanımdaymış gibi olan insanlar vardı. Hepsine minnettarım. Doğubayazıt'ta pansiyona yerleştikten sonra birkaç gün dinlendim. Hala kış sezonu devam ediyordu. Her gün yağmur yağıyordu. Bu benim motivasyonu mu bir tık düşürdü.4. gün ana kampa çıkmak üzere pansiyondan ayrıldım. Ana kampın altına geldiğimde dağ da kimsenin olmadığını öğrendim ve bulunduğum yere çadır kurdum. O geceyi yalnız geçirdikten sonra ertesi gün Recep abi mi çağırdım. Burayı kısa tutacağım birlikte zirve denemesi yaptık ve fırtına nedeniyle başarılı olamayıp 4900 den döndük. 1 hafta sonra arayı soğutmadan tekrar zirve denemesi için geri döndüm. Bu sefer inanıyordum ve geri dönmeye hiç niyetim yoktu. 2 günlük aklimatizasyon  sonrasında 10 haziran da ikinci kamp olan 4000 metreden gece yarısı 1 de zirve için yola çıktık. Aklimatizasyon süreci mi iyi tamamlamıştım ama 4900 e geldiğimde Akut Dağ hastalığına yakalanıp istifra ederek baş ağrısıyla birlikte tırmanmaya devam ediyordum. Vazgeçmeye niyetim yoktu. Bu sırada güneş doğuyor , içimiz ısınıyor  Ağrı Dağının devasa gölgesi Doğubayazıt'ı teğet geçip yer yüzüne seriliyordu. Bulutlar aralanıyor zirvede görünmeye başlıyordu. Kalbim küt küt atıyordu. Platoyu aştıktan sonra 5 dakika mola verip sıcak çaylarımızı içtik.

Son bir gayretle buzulu geçtikten sonra zirveye ulaştım. Türkiye'nin çatısı Ağrı Dağının zirvesin de 5137 metrede idim. 45 günlük süreç çok emek verilmiş bir işti. İnanın bugün yazdığım hiç bir cümle bu süreci tam olarak anlatmaya yetmez. Her şeyin mümkün olduğu bu dünya da hiç bir hayaliniz  imkansız değil. Onu mümkün kılmak sizin elinizde.

Bu benim hikayem ve beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Sevgiyle kalın.

Bir sonraki hedefim İzmir'den Rize'ye bisiklet ile gidip Kaçkar dağı zirvesine çıkmak.

Reklam ve iş birliği için:
E posta gferdi753@gmail.com 
Tel 05534168673

HAYATINIZA HEYECAN KATIN..... 

Zorlandığım Geçitler;

Kızıldağ Geçidi (Sivas-Erzincan il sınırı) 2190 metre

Sakaltutan Geçidi (Refahiye-Erzincan) 2160 metre

Tepebaşı Geçidi (Aşkale-Erzurum) 2057 metre

Sac Dağı Geçidi 17km (Erzurum-Ağrı il sınırı) 2210 metre

Güneykaya Geçidi (Eleşkirt-Ağrı) 2020

İpek Geçidi (Doğubayazıt) 2020




Yorumlar

  1. Bravo, kararlılığınız karşısında çok etkilendim. Devam edin, hiç durmayın.

    YanıtlaSil
  2. Başarının devamani dilerim. Azmine hayran kaldim. Yolun acik olsun..

    YanıtlaSil
  3. Kardeşim azmine hayran kaldım allah yolunu açık etsin.

    YanıtlaSil
  4. Beni canım sevgilim . Seninle gurur duyuyorum . En büyük hayranın benim .

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

HEDEF KAÇKAR DAĞLARI